Mor Çatı: "Anadili Sorunu Göçmenlerin Adalete Erişimini Engelliyor"
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Birleşmiş Milletler Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Komitesi’ne sunduğu “Türkiye’de Göçmen Kadınlar ve Kadına Yönelik Şiddet” başlıklı raporu kamuoyuyla paylaştı.
Raporda, Göç İdaresi’nin verilerine atıf yapıldı ve Nisan 2024 itibarıyla Türkiye’de Geçici Koruma Statüsü sahibi 3,1 milyon Suriyeli ile 320 bine yakın diğer ülke vatandaşlarından göçmen ve mülteci bulunduğu ifade edildi. Ayrıca farklı ikamet izni türleriyle Türkiye’de yaşayan 1,1 milyon yabancı yaşadığını belirtildi. Kayıt dışı göçmen sayısının ise yaklaşık 300 bin olduğu vurgulandı.
Raporda, şiddete maruz bırakılan kadınların deneyimleri sıralandı.
“Ayrımcılık ve önyargıların”, “anadili sorununun” şiddete maruz kalan mülteci kadınların, karşı karşıya kaldıkları en önemli problemler olduğu ifade edildi.
"Ayrımcılık hizmetlere erişimi zorlaştırıyor"
Raporda, şu ifadelere yer verildi: “Ayrımcılık ve önyargılar kadınların şiddetten uzaklaşma mücadelesi verirken karşılaştığı yaygın bir sorun. Ülkede göçmenlere yönelik ayrımcılık şiddete maruz kalan kadınların da hizmetlere erişimini zorlaştırıyor. Hizmet sağlayıcıların eksik bilgilendirmesi ya da hiç bilgilendirmemesi, dilini bilmediği için zaten hizmet veremeyeceğini varsayması, ayrımcı sözler kullanması ve davranması en yaygın görülen ayrımcılık biçimleri arasındadır.
Yerel halklar tarafından da ayrımcılıkla karşılaşan kadınlar özellikle sığınak gibi etkileşimin yoğun olduğu hizmetleri alırken zorlanıyor, Türkiye’deki mevcut sosyal hizmetlerin eksiklikleri nedeniyle çatışmalara ilişkin destek de alamıyor. Bazı göçmen kadınlar şiddete maruz kaldıklarında çeşitli önyargılarla da başa çıkmaya çalışıyor.
Özellikle Suriyeli kadınlar şiddete maruz kaldıklarında başvurdukları 6284 sayılı Kanun kapsamında önleyici ve koruyucu tedbirler vermekle yükümlü kolluk birimleri ya da Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri gibi şiddetle mücadele mekanizmalarında arabuluculukla karşılaşabiliyor, erkek şiddetinin zaten onların kültürünün bir parçası olduğu varsayılarak şiddet uygulayanla bir araya getirilmeye çalışılıyor.”
"Kurumlarda tercüman bulunmuyor"
Şiddete maruz kalan kadınlara hizmet sunan kurumların çoğunda tercüman temin edilmediği vurgulanan raporda, “Bu durum kadınların adalete erişiminin de önüne geçiyor ve kalıcı hak kayıplarına sebep oluyor. Saatlerce tercüman için bekletilip bezginlikle karakol ya da Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’nden ayrılan kadınlar olduğu gibi, uzun vadeli destek için sığınaklara gidebilen kadınlar dahi ana dilinde destek alamıyor, en küçük bir çatışmada bile zorlandığı için kendi isteğiyle, şiddetsiz bir yaşam için gerekli gücü toplayamadan sığınaklardan ayrılıyor” denildi.
Raporda “Tavsiyeler” de sunuldu.
Türkiye’nin 2021 yılında çekildiği İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmesi yeniden imzalaması tavsiye edildi.
Tavsiyeler şöyle sıralandı:
* Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı: 2018-2023’ün süresinin bitmesinin ardından, önceki planda yer almamış olan sosyal destek programlarının göçmenleri, özellikle de şiddet gören ya da şiddete uğrama riski olan kadın ve çocukları içerecek şekilde geliştirilmesi ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm ve koordinasyonun güçlendirilmesi çalışması 2024 yılından itibaren yeniden hazırlanacak olan strateji belgesi ve eylem planında gerçekleştirilmelidir.
* Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda şiddete maruz kalan göçmen/ mülteci kadınlar ve çocuklar için ayrı bir düzenleme yapılmalı ve bu kişilerin korunmasını ve desteklenmesi sağlayacak değişiklikler yapılmalıdır.
* Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun getirdiği hak ve yükümlülüklerin uygulanmasını koordine etmekle yükümlü olan Göç İdaresi Başkanlığı’nda kadına yönelik şiddetle ilgili özellikli çalışmalar yürüten çok dilli ve etkin çalışan bir birim oluşturulmalıdır.
* Göçmen kadınlar için şiddete maruz kaldıklarında sahip oldukları haklara ve başvurabilecekleri destek mekanizmalarına dair yaygın ve anadillerinde bilgilendirme çalışması yapılmalıdır.
* Koruma ve destek mekanizmalarında çalışanlara yönelik (ŞÖNİM çalışanları, kolluk birimleri, savcılar ve hakimler) ayrımcılığı önleyici eğitimler yapılmalıdır. Kadınların ayrımcılık durumunda şikayet edebilmelerini kolaylaştıracak mekanizmalar geliştirilmelidir ve bu mekanizmalar özellikle kayıtsız kadınları da kapsamalıdır. Ayrımcılık yapanlar cezalandırılmalıdır.
* Sığınaklara kabulün hızlı bir şekilde, herhangi bir ayrımcılık (göçmen kadınlara, trans kadınlara vb.) yapılmaksızın uygulanmasına yönelik tedbirler alınmalıdır.
* Baroların adli yardım birimlerinde göçmen kadınlara yönelik uzun vadeli nitelikli ve ücretsiz hukuki destek verilmesi için gerekli mekanizmalar oluşturulmalı ve bunun için gerekli finansal kaynak ayrılmalıdır.
* Göçmen/mülteci ve kayıtsız kadınların, maruz kaldıkları şiddet nedeniyle şikayet başvurusu yaptığında Geri Gönderme Merkezleri’ne gönderilmeleri, kadınları şiddeti bildirmemeye teşvik ettiğinden kadınların şiddetten uzaklaşma haklarını ihlal etmekte ve can güvenliklerini tehlikeye sokmaktadır. Bu uygulama ortadan kaldırılmalıdır.