TİP: "Türkiye Artık Kanun Devleti Değildir."

Türkiye İşçi Partisi (TİP) grupları olmayan partilerin söz haklarının kısıtlı olması sebebiyle bütçe görüşmelerinde getirecekleri eleştirileri basın açıklamalarıyla yapacaklarını duyurdu.Türkiye'nin en sorunlu alanının yargı olduğunu belirten TİP, "Türkiye’de yargıya dair pek çok şey söyleyebiliriz. Hepsi doğru ya da yanlış çıkabilir. Ancak Türkiye’nin değil hukuk bir kanun devleti bile olmadığı tespitine hiç kimse itiraz edemez. Sıradan bir baskı aracı olarak örgütlenmiş bir yargı eliyle kurulu suç düzenine taraf olmayan herkes vatan, millet, dava, bayrak, ezan söylemleriyle terörist ilan edildi" dedi.

TİP'in basın açıklamasının satır araları şu şekilde:

"CHP'den bir söz talebimiz artık yok"

"Geçmişte bu dayanışmayı gösteren CHP’nin, yeni genel başkanının katıldığı bir yayında, siyasi tutumuna dönük eleştirel pozisyon takınmamız nedeniyle nezaket sınırlarını da aşan biçimde Meclis kürsüsündeki konuşma haklarımızı bize lütfettiğini ifade etmesi üzerine bu yıl kendilerinden bir söz talebimiz olmadı. Bundan sonra da olmayacak.O yüzden bu yılki bütçe görüşmelerinde söyleyeceklerimizi basın toplantıları aracılığıyla duyuracağız.

Bugün 10 Aralık İnsan Hakları günü.

Ve Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin gaspı hala kesintisiz devam ediyor. Yaşam hakkına dönük ihlallerin yanı sıra sokak eylemlerinde, gözaltı merkezleri ve hapishanelerde işkence yaygın ve sistematik olarak sürmekte. Kadınlar bir cins kırımın mağduru olarak öldürülmeye devam ediyor. Sokak hayvanları yasal güvenceyle katlediliyor. Sendikal hakları için mücadele eden işçilerin işsiz bırakılması da önlenebilir nedenlerle gerçekleşen iş cinayeleri de cezasızlıkla ödüllendiriliyor.

"Muhalif herkesin sesi kısılmak isteniyor"

Avukat Selçuk Kozağaçlı ezilenin, hakkı yenenin savunmasını üstlenmesinin diyeti olarak hala tutuklu. Sevgili Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Osman Kavala İHAM karalarına, Hatay halkının iradesiyle seçtiği millletvekili Can Atalay AYM kararlarına rağmen hapiste tutulmaya devam ediyor. Kayyım atamalarıyla halk iradesi bir kez daha gasp ediliyor.

"10 Aralık'a denk gelmesi talihsiz bir tesadüf"

Gazeteciler hapsedilmeye ya da haberleri nedeniyle yargı taciziyle karşılaşmaya devam ederken adına “Etki Ajanlığı Yasası” denilen bir düzenlemeyle Saray iktidarına muhalif herkesin sesinini kısılmasının, hapise konulmasının yolu açılmaya çalışıyor. Böyle bir tablonun egemen olduğu bugün, Meclis’te Adalet Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri yapılıyor. Adalet Bakanlığı bütçesinin 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne denk gelmesi talihsiz bir tesadüf olsa gerek. Çünkü temel hak ve özgürlükleri düzenleyen insan hakları kavramı neyi gerektiriyorsa Adalet Bakanlığı bunun tam tersini temsil ediyor.

Adalet Bakanlığı yurttaşların haklarına ulaşmasının önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiş durumda.Çünkü memleketin en sorunlu alanı olan yargı, gücü elinde tutana muhalif herkesi yutan ve yutacak olan bir kara delik haline dönüşmüş durumda. Türkiye’de yargıya dair pek çok şey söyleyebiliriz. Hepsi doğru ya da yanlış çıkabilir. Ancak Türkiye’nin değil hukuk bir kanun devleti bile olmadığı tespitine hiç kimse itiraz edemez.

Sıradan bir baskı aracı olarak örgütlenmiş bir yargı eliyle kurulu suç düzenine taraf olmayan herkes vatan, millet, dava, bayrak, ezan söylemleriyle terörist ilan edildi. Yurttaşların insan olmaktan kaynaklı temel hak ve özgürlükleri ihtiyaca göre kolaylıkla yok sayılan bir teferruat seviyesine düşürüldü.

Hukuk devletinin şartı sadece iktidarı elinde tutanların değil de tüm yurttaşların kendisini güvende hissetmesidir. Eğer bu güven hissi yoksa hukuk devleti de yoktur. Muhalefetin siyasi rakip değil düşman olarak algılandığı ve yargının iktidarın emrinde bu algıya uygun kararlar aldığı, idarenin topyekün bir mobilizasyon içinde davrandığı bir rejimde asgari demokrasi ve hukuk normları da kalmamıştır.

"Türkiye artık kanun devleti de değil"

Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olamamıştı ama son birkaç yıldır artık yasa devleti de değildir. Yasalara ve kurumlara dayanan bir devlet hiç değildir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı siyasi iktidarın temsilcilerinin demagojisinden ibaret olan memlekette, yargıya da iktidara uyumlu hâkim/savcı sınıfı egemen oldu.

Sahip oldukları makam ve mevkileri liyakatla değil biat ile elde ettiklerinden yargı bağımsızlığını “hukuktan bağımsız olmak” diye değerlendiren, masumiyet karinesini “hukuktan mahrumiyet karinesine” dönüştüren, emirle soruşturma/dava açıp talimatla karar veren kuklalardan müteşekkül bir hakim/savcı düzeni.

Türkiye’de, üzerlerinizdeki cüppelerin, insan hayatından ve özgürlüğünden yapılmış olduğunu bilen ve asgari hukuk normlarını uygulayacak cesarete sahip yargı mensubu yok denecek kadar az.
Yani hukuktan; hak, adalet, vicdan ve liyakati çıkardığınızda geriye kalan ne ise Türkiye yargısı şu an odur. Bu yüzden yargıda yer tutmuş ve eksiklikleri noksanlık yaratmayacak olan nice insan var ki kendilerinden maaşlarını çıkardığınızda geriye hiçbir şey kalmıyor.

Yargı böyle olunca da devlet kurumlarının tarikat/cemaatlere teslim edildiği, lumpen çetelerinin sokaklara salındığı, korunup kollanan mafyanın devletleştiği, anayasanın tanınmayıp yasaların uygulanamaz hale geldiği, doğal kaynakların sermaye talanına peşkeş çekildiği, halkın birbirine düşman cephelere bölündüğü, para için bebeklerin bile öldürüldüğü, soyguncunun, talancının, vurguncunun korunup kollanırken hepimizin içinde çürüdüğü bir haysiyetsizlik rejimi ülkeye egemen oldu. Ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç içinse her şey çok normalmiş gibi hayat devam ediyor.

"Filistin diye ağlayıp 'İsrail ile neden ticaret yapıyorsunuz?' diye soran gençleri tuttuklattı"

Filistin diye, İslam diye ağlayıp, “Erdoğan’a İsrail’le neden ticaret yapıyoruz?” diye soran gençler daha geçen hafta tutuklanmadı mı?Yargıya güven endeksinde Türkiye’nin yerini gösteren çalışmaya öfkelenen bakana hatırlatmakta fayda var: Türkiye’de yargıya yönelik güven sorununun kaynağı, hukuk devletinin taşıyıcısı olmamasıdır. Memleketin can acıtan esas meselesi hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir yargı düzeninde adaletin tesisidir. Adaletin olmadığı yerde ülkeyi yönetenlerin hiçbiri masum değildir. Son olarak bütçenin geneline ilişkin yapacağımızı değerlendirmeyle bitirmek isterim"