Kadim anlatılar başta olmak üzere insanoğlu hep bir kavramla haşır neşir oldu: “Sınav”
İş bu kavramın gerçekleri üzerine düşünmeye ve eyleme geçmeye gelince hep kaçındık lakin gelgelelim mistik çağrışımlarına bayılmaktayız. Kader, Karma vb birçok spritüal kapitalist öğretilere ilham kaynağı olan bu anlayışı o kadar benimsemişiz ki; yaşanan her kötü olay, felaket sonrası kendimizi hemen tazeleyebiliyoruz. Lakin almamız gereken dersler söz konusu olduğunda hep bir köşede kalıyorlar ve daha sonra üzerlerine yenileri ekleniyor daha sonra yine yenileri…
Bu rasyonel olmayan anlayışı salt oryantalist güzellemeler ile salt görece geri kalmış dünyaya dönük bir şey gibi düşünmeyin sakın. Dünyanın en güçlü ülkesi ABD’de bile “Manifest Destiny” şeklinde kendini zuhur eden bu anlayış, tüm insanlığın başında kara veba gibi zamanı gelince fırtınalar estirebilmektedir. Semavi dinlerin seçilmiş insanları da farklı bir anlayışın dışa vurumu değildir.
Araştıranlar bilecektir; Aydınlanma düşüncesi sonrası “Ergin Akıl” denen bir kavram ortaya atılmıştır. İnsanı bir birey olarak kabul edebilmenin öncelikli şartını akılcı sorgulamalar yapabilmesi şeklinde kabul eden bu düşünce, skolastik düşünceyi yerle bir etmiştir. İnsanları din tüccarlığı ile hükümranlığı altına alan Kilise İktidarını alaşağı etmiştir ve bu yıkıntının küllerinden Avrupa Bilimi doğmuştur. Müslüman Coğrafyası’nda ise çok daha öncesi kendini gerçekleştiren bu uyanış, insanlığa çok şey katmıştır. İbn-i Rüşd, Farabi, Meryem el-İcliyye, İbn-i Batuta, Ömer Hayyam vb. birçok düşünür, zamanının çok ilerisinde düşün ürünleri ortaya koymuştur.
İşte bu kolektif ilerleme, asırlar sonrasında öyle bir noktaya varmıştır ki; yıkımını kendi ellerinden yaşamıştır. Sömürgeleşme, insanlık onurunu en alt seviyelerine indirmiş akabinde gelen büyük savaşlar, gerici düşünceye tekrar ayağa kalkmak konusunda ciddi bir fırsat vermiştir. Bilimi yanlış alanlarda kullanan insanlardan ziyade bilimin bizatihi kendisini tartışmaya açtırmıştır. Sonuç olarak değişmeyen tek bir şey vardır: “Yıkım”
Ülkemiz 6 Şubat 2023 tarihinde bugüne kadar yaşadığı en büyük doğal afeti yaşadı. Şimdiye kadar sayısı 40 bini aşan ölüm vakaları ile karşı karşıyayız. Üstelik depremin enkazı halen daha tam anlamıyla kaldırabilmiş değildir. Kendi gözlerim ile de gördüğüm bu korkunç yıkımın izleri maalesef hem kendi zihnimden hem de ülkemizin tarihinden kolay kolay silinmeyecektir. Bu çok acı afetin kendisi kadar sonrasında olanlar da biraz olsun sorgulama yetisini kaybetmemiş bizleri kahretmiştir. Bir deprem ülkesi olan ülkemizde olası bir depreme neredeyse hiç hazırlık yapmadığımızı ülkece en acı haliyle tecrübe ettik. Sorumlu kişilerin umarsız davranışları, yetkili kurumların sahadaki koordine olmada yaşadığı zorluklar vb. birçok etken sinir uçlarımıza dokunmaya devam ediyor. Üstelik depremin üzerinden 2 hafta geçmesine rağmen halen daha bir istifa söz konusu değildir ne yazık ki…
Bu ağır tabloda bir gerçeği anlamak zorundayız. Bizleri bu hale bilimin karşısında yer almamız ona hak ettiği değeri göstermemiz getirdi. Zira yukarıda tekrar ettiğim üzere bu ülke bir deprem ülkesidir ve bu gerçeğe dönük yapılması gereken eylem ve hazırlıklar yapılmamıştır. Üstelik “biz yanlış depreme hazırlık yapmışız” minvalinde çirkin açıklamaları da sineye çekiyoruz. “Not ediyoruz” şeklinde perde arkasından tehdit edilebiliyoruz. Çünkü halen daha gerçek gücümüze uyanabilmiş değiliz. Biz olmadan hiçbir vasfı olmayacak insanların, temsil ettiği milletine karşı parmak sallama hadsizliğini sineye çekebiliyoruz. Üstelik buna “Devletin Bekası için” gibi bir zırvalığı bahane edip katlanıyoruz.
Oysa ne demiştir Şeyh Edebali: “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın”
Ayrıca belirtmek gerekir ki; siyasi bir oluşum olan hükümetlerin kendi basiretsizlik ve beceriksizliğinin “devlet” kalkanı ardına gizlenmesini de kabul etmiyoruz. Zira çok iyi biliyoruz ki Hükümetler geçici, Devlet ise kalıcıdır.
Değerli okurlar; görüldüğü üzere bu hükümet, diğer birçoğunda olduğu gibi bu sınavda da sınıfta kalmıştır. Ancak bu başarısızlığın faturası çok ağır olmuştur ne yazık ki… Biz halkın geçmiş dönem karinesi de çok iç açıcı değildir. Ancak zararın neresinden dönersen kardır şiarıyla herkesi bilim ekseninde düşünmeye ve sorgulamaya ve en nihayetinde bu başarısızlığın sorumluluğunu üstlenenlerden hesap sormaya davet ediyorum.
Sözlerimi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu değerli sözü ile noktalarken hayatını kaybeden depremzedelere Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza ise acil şifalar diliyorum…
“Bir milletin felaket içinde kalması, yok olma tehlikesine maruz kalışı, mutlaka toplumsal, ahlaki bir hastalığa tutulması neticesidir.
Milletin hakiki kurtuluşunda başarıyı temin için, mutlaka milletin toplumsal noksanlarını idrak etmek ve hastalığı esasından bilimsel bir surette tedavi çarelerine girişmek lazımdır.
Tedavi ancak bilimsel bir şekilde olursa işe yarar.”
Mustafa Kemal ATATÜRK