Hepimiz bakarız. Ama ne kadar görürüz? Yahut ne kadarını? Baktığımızda gerçeği mi görürüz yoksa baktığımızdan hareketle bir gerçek mi üretiriz? Bir gerçeklik veya sanat eseri ortaya çıkarmak için hem görmek hem de bakmak mı gerekir?
Biz bu sorularla, bakma ve görmek arasında farkı tartışa duralım bir adam var ki ne görebiliyor ne bakabiliyor. Sadece hissediyor.
Bu adamın adı: Eşref Armağan nam-ı değer parmak uçları ile gören adam; gözleri olmadan hayata gelmiş insanlardan birisidir. Fakat onu görme yetisini kaybeden pek çok insandan hatta görme yetisi olan insanlardan bile ayıran bir özelliği var. Eşref, çok güzel resim yapabiliyor. Öyle ki onun bu yeteneği pek çok bilim adamını şaşkına çevirmiş.
Yaşamı boyunca görmediği nesnelerin maket modellerine parmak uçlarıyla dokunarak onları başarıyla resmedebilmiştir. 'The Colors of Darkness' isimli ödüllü belgesele konu olmuştur. Ayrıca Real Super Humans isimli belgeselde de aynı şekilde kendisinden ayrıntılı bir biçimde bahsedilmektedir. Hiç görmediği nesneleri dokunduktan sonra resmedebilme yeteneği nedeniyle Harvard Üniversitesi nöroloji bilim dalından profesörler kendisinin beyin fonksiyonlarını incelemiş, bunun sonucunda Eşref Armağan'ın bir nesneye dokunduğunda beynindeki görülen cisimlerin algılanması ile ilgili bölümün harekete geçtiğine şahit olmuşlardır. Hakkında ünlü İngiliz bilim dergisi 'New Scientist'te makale yayınlanan Armağan yaşamını Ankara'da kendisi gibi görme engelli eşiyle beraber sürdürmektedir. 1994 senesinde Joan Eröncel isimli otuz sene evvel Türkiye'de evlenmiş Amerikalı bir hanım ile tanışır. Joan, onun eserlerinin mükemmelliği karşısında hayran olur ve ona yardım etmeye karar verir.
Amerika’daki bilim adamları Eşref’i incelemek ister ve zorda olsa onu ikna etmeyi başarırlar. Bu resmi çizerken beyninin normalden çok daha hareketli olduğu saptanır. Yani Eşref'in, hissederken beyni çok daha fazla çalışıyor. Bu durumda onu diğer insanlardan çok daha farklı kılıyor.
Benim Eşref Armağan’ın hikayesinden anlamlandırdığım şeylere gelince; gördüklerimizi ne kadar anlayabiliyoruz? Gördüklerimiz hayatı anlamamız için yeterli mi? Birçok insan gördüğü bir nesneyi kâğıda aktaramıyor. Hatta çizmeyi bırakın, renklendirmede bile sorun yaşıyor. Buradan da anlayabileceğiniz gibi görmek anlamak için yeterli değil. Anlamamız için aynı zamanda hissetmemiz gerekiyor.
Eşref kendisi için dezavantajını çalışarak hissederek avantaja çevirmeyi başarmış insanlardan ,bazen dezavantaj olan şeylerin kabullenip o yanımızı sevip inanarak hissederek çalışırken başarının karşında hiçbir şeyin engel olmayışını ve hissedememenin ne renk olduğunu gösteriyor aslında…
Dinlemiş olmak için dinlemeyen, okumuş olmak için okumayan, görmüş olmak için görmeyen, hislerini duyularını tam anlamıyla kullanan, dijital dönüşümü doğru anlayan, içerik tüketmek kadar tüm olumsuzluklara, dezavantajlara rağmen üretmeye de çaba harcayan bireyler olabilmek dileğiyle…