Afyon'da yerel gazete çıkaran Cüneyt Mollaoğlu, 1950 yılında trenle Eskişehir'e giderken yanına Kütahya Garı'nda bir kız çocuğu oturur. Cüneyt Bey gazetesini okurken kız çocuğu da bakar. Akrabası sinirlenerek başkasının gazetesi okunmaz der.
Kız,
Cüneyt Bey'e döner "Siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar.
Çocuğa refakat eden akrabası kızar Konuşulanları duyan Cüneyt Bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve "Okumayı seviyor musun?" diye sorar. Cüneyt Bey kızın okumayı çok sevdiğini anlar. kitaplara ilgi duyan Sohbet esnasında, çocuk ona masallar yazdığını söyler.
Cüneyt Bey, yazdığı masallardan birini gönderirse gazetede basacağını, ama mutlaka daktiloyla yazılmasını ister.
Daktilo, o günlerde; her yerde bulunmaz.
Kız çocuğu, bir gün Kütahya'da, adliye önünde arzuhalcılerı görür. Küçük kız masalı daktiloda yazdırmak ister.
Arzuhalci, 2 lira alırım der.
Kız çocuğu; haftalarca harçlıklarını biriktirir. Hikâyeyi arzuhalciye daktilo ettirerek gazeteye gönderir ve yayımlanır.
O çocuk yıllar sonra bu ülkenin çocuk edebiyatının en saygın ismi olacaktır. "Gülten Dayıoğlu"
Gülten Dayıoğlu ailesiyle beraber İstanbul'a gelir ve ortaokula başlar. Türkçe öğretmeni onun edebiyata olan ilgisini keşfeder.
Bir gün, Türkçe dersindeyken müfettiş gelir. Ders bittiğinde,öğretmen Gülten Dayıoğlu'nu müfettişle tanıştırır. Çocuğun edebiyatla çok ilgilendiğini ve onun ileride çok büyük bir yazar olacağını düşündüğünü söyler.
Müfettiş, çocuğun kütüphanede görevlendirilmesini önerir.Gülten Dayıoğlu kütüphanede görevlendirilir ve raflardaki kitapları tek tek okumaya başlar.
O gün derse giren müfettiş Reşat Nuri Güntekin'dir..