“Faşist” nitelemesi Türkçe'de oldukça yaygın bir kullanımı olan bir kavramdır. İnsanlar genellikle beğenmedikleri, karşı oldukları ideolojiye, fikre, eyleme yönelik olarak kullanır onu. Ve böylece kavram, aşırı, gereksiz, bağlamsız kullanımın getirdiği kolaylıktan dolayı sahici anlamını yitirir ve giderek bir “boş gösteren”e dönüşür. Yani her şey “faşist” ise aslında hiçbir şey “faşist” değildir. Her şeye faşist diyenler sahici bir faşist gördüklerinde artık onu ayırt edemez hale gelebilirler.
Öyleyse faşizm nedir? Faşizm, “dayak yemektir serseri bir babadan ve karanlık bir odaya kapatılmaktır, hakkını istemekte direttiğin zaman...” Bir defalık kullanım özelliğine sahip, açarsa cezalandırılacağı Çin malı gaz maskeleriyle, yerin yedi kat dibine gönderilen Somalı madencilerin alnına yazılmış kara bir yazıdır faşizm. Her Cumartesi günü faili meçhullerin ülkesinde, oğullarına mezar arayanların yaşadığı düzenin adıdır. Doğayı katledip betonlaşmanın kendisidir faşizm. Çocuğuna yemek alamadığı için kendini yakan babanın katilidir faşizm. Dilini rahat konuşmamak ve dininden, ırkından dolayı vurulup öldürülmektir faşizm. Bu ülkede sokak ortasında öldürülen, geceleri rahat sokağa çıkamadığı için, giyimiyle, kuşamıyla eleştirilen kadınların ses çıkardığı bir ülkede seslerinin susturulmasını sağlayan ideolojinin tam kendisidir faşizm... Faşizm güncel bir şeydir ve kapitalizmle aynı soydan gelir. Bir yandan yağmalar, diğer yandan ortak eder günahına. Bitmek tükenmek bilmeyen kârlar, komisyonlar ve yüzdelerdir. Yüksek verimliliktir, akıl almaz hesaplardır.
Ama zor oyunu bozar ve insanlık tarihi, zalimlerle mazlumların mücadeleleri tarihidir.
Evet, zor oyunu bozar ve tarih hep zalimlerle mazlumların kavgasını yazar. Bu yüzden “Gezi diye bir şey olur bir Haziran günü ve herkes anlamaya çalışır olanları.” der Ercan Kesal bir yazısında ve devam eder cümlelerine…
“Gezi boyunca bizim avludan da birçok kuş havalandı. Ali İsmail saka kuşudur, renkli kanatları ve narin boynuyla. Saka kuşunun vatanı Hatay’dır, Ali de herhalde memleketine gitmiştir. Abdullah hemşerisi olur, buluşmuşlardır mutlaka, bir kayanın ucunda. Ethem kara yağız at demektir. Güçlüdür, kuvvetlidir Ethem; belli ki turna olup uçmuştur Sungurlu’ya. Berkin de kuvvetli demektir, lakin çok uzun yatmıştır beyaz çarşaflarda, zayıflamıştır ve artık bir serçe kadardır gövdesi. Bu yüzden fazla uzağa gidemez, Okmeydanı’ndaki evlerinin çatısına konmuştur en fazla...”
Bir Haziran günü herkes uyandı ve büyük bir mücadele başladı. 9 yıldır sürüyor bu mücadele, bitmeyecek de!