Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü kitabına şöyle başlar; ‘’Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülerin çoğunun greve gitmediğir ’’. Bu sözü Wilhelm Reich'in sözünden alıntı yaparak kitaba başlamıştır Vassaf. Bizim doğru bildiğini sandığımız kavramların doğru olmayabileceğini, alışıla gelmiş güncel yaşamamızın parçası olmuş her an hepimizin kabullendiği kavramları yeniden var etmiş adeta Wilhelm Reich sözünden yola çıkarak alışmış olanın tersiden bakmıştır kavramlara. Gündüze karşı geceden , cennete karşı cehennemden ,konuşmaya karşı sessizlikten, akla karşı delilikten ,anlamaya karşı anlaşamamızlıktan yana olmuş eserinde. Bu eserde, kavramların her birini denemeler şeklinde yazmış.
Eserini 20 denemeden oluşturmuş. her biri muazzam derecede düşündürücü ,akıcı, hayatı ve insanı kendisine sorgulatacak cinsten denemeler olmuş. Beni en çok etkileyen denemesi "Geceye Övgü" oldu. Çok detay vermeden bende yarattığı izlenimi sizlere aktarmak isterim. Tarih boyunca bize, tüm kültürlerde, karanlığın kötü güçlerle ilişkili olduğunu öğretildiğini yazmış Vassa. Gerçekten öyle değil midir? Bu cümleyi duyunca ilk olarak babaannemin söylediği şu cümleyi anımsamıştım mesela; gece tırnak kesme şeytanlar gelir oğul, derdi. Ya da gece karanlıktır ve kara kedi de renginden dolayı geceyi anımsattığı için kara kedi görmek uğursuzluktur deyimi hatırlatmıştı. Gece insanlarından, gecede yaşayan insanlardan korkmamız gerektiği anlatıldığı yazmış eserinde ve
bu cümlesini de, "oysa gece ve gündüz kişileri aynı kişiler olup sadece farklı kişiklere bürünen kişilerdi. Bir insan gündüz yaşadığında esir altında olan, içindeki teslimiyetçiliğe alışmış sorugulamayan kişi olurken, gece olduğunda kozasınında çıkmış bir kelebek gibi özgür olan bireylere dönüşen kişi olmuştur. Bunun sebebi ise düzen güçlerinin bizi, geceden, özgürlükten kaçınmaya koşullandırması olmuştur." diyerek bu geceye ait kavramları desteklemiştir eserinde.
Geceyi aynı zamanda gündüz üzerinden tanımlaya çalışarak şöyle demiştir; ‘’Gün ışığı bir tuzaktır. Işık bizi kör etmiştir adeta. Ama geceleri gözlerimiz fal taşı gibi açılır.’’ Geceleri, tüm öteki duygularımız da daha duyarlıdır, çünkü düzen güçleri o saatlerde makinelerini kapatmıştır. Aynı zamanda geceye
atıfedilen tüm özellerini kabul ederek gecenin olumlu yönleride şu şekilde betimlemiştir; Gece uyku zamanı olduğundan aynı zamanda düş görme zamanın habercisidir. Sadece düş kurarız ve gece kurulan bu düşler öylesine özgürdür ki onları söze dökmenden zorluk çekeriz çoğu zaman. Doğru
değil midir? Örneğin yıldızlar da gece çıkar ve çoğu yaz akşamları yıldızları izleyip hayaller kurar yıldız kaysar da dilek dileriz. Geceler bize böylelikle bir dilek hakkı bile sunar bize. Gündüzden soyutlanıp, kurtulmuş olan anlamsızlık, artık saklı değildir. Hayatta olma bilinci kendini güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, aynı zamanda ölümün varlığını da. ‘’Yaşamın anlamı ‘’ gece duyumsanır gece hayeller kurulup, konserlere, tiyatrolara gidilir. Akşam olsa da eve gidip şöyle pijamaları gitip koltuğa uzansam diye düşünür insan. Kimse bu saydıklarımı öğlen tatili sırasında düşünmez, zaten düşücek vakti de olmaz. Kısacası yazar, yaşam gecenin konusudur ve yaşam gecenin tam kendisidir demeye çalışmış eserin ilk denemesinde. Eserindeki diğer denemlerde farklı kavramları, farklı bakış açılarıyla anlatmaya çalışmıştır.
Kendi bulmak isteyen, özgür olmak isteyen kişilerin gecesinin bol olması dileği ile...