Avare avare düşerken kar taneleri gökyüzünden yere, yüreğime bir boşluk hissi düştü… Beyaz örtünün zihnime yüreğime düşürdüğü kocaman bir boşluk…
Boşluk duygusu sadece benim yüreğime, zihnime düşmüş olamazdı. Boşluk hissi nedense bir anda kimlikle, kendin olmakla özdeşleşti ve birden aklıma yüzlerce soru getirdi. Bu sorulardan bazıları şunlardı; Biz kimdik? Neydik? Kendin olmak ve kendini bulmak neydi? İnsan kendini nasıl bulabilirdi? Bunlar gibi tonlarca soru daha önceden sorulmuştu ve bizden sonra da sorulamaya devam edecek kuşkusuz. Sanki bu soruların cevaplarını bulunca o yüreğimdeki boşluk, duygusu da yok oluverecekti. Bizden önce kimler nasıl cevap vermişti acaba sorulara?
Oturup araştırma yaptım ve benimle aynı soruları sormuş ve bu sorulara birtakım yanıtlar vermiş olan birkaç isim buldum. O halde lafı fazla uzatmadan sözü onlara bırakayım…
Önce sözü Aşık Veysel’e verelim:
Yıllarca aradım kendi kendimi
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Hayal mıyım rüya mı bilinmez
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum
Ekilir biçilir bir nebat mıyım
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Leyla mıyım Mecnun muyum çöl müyüm
Arı mıyım çiçek miyim bal mıyım
Köle miyim bir güzele kul muyum
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Varlığım yokluğum bir Veysel adım
Gök kubbede kalacaktır ses kadim
Elli üç yıl kendi kendim aradım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Halil Cibran ise şu sözlerle dile getirmişti kendini bilmeyi;
Yürekleriniz sessizce bilir günlerin ve gecelerin gizlerini. Fakat yüreğinizdeki bilginin sesine susamıştır kulaklarınız.
Ruhunuzun saklı pınarı mutlaka yükselip denize koşmak ihtiyacındadır mırıldanarak; sonsuz derinliklerin hazinesi gözlerinizin önüne serilecektir.
Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de saz gibi büyür. Ruh sayısız taç yapraklı bir lotus çiçeği gibi kat kat açılır.
‘’hakikati buldum’’ değil, “bir hakikat buldum ‘’ deyin; ‘’ ruhun yolunu buldum ‘’ demeyin, ‘’kendi yolumda yürürken bir başka bir benle karşılaştım deyin’’ diyerek anlatmış kendini bulma halini.
Tabi yukarıdaki sözleri burada kısacık bir yazıyla anlamlandırmaya çalışmak biraz zor iş.
Biri Türk asıllı halk ozanı diğeri ise Lübnan asıllı düşünürün sözlerinden dikkatimi çeken şey şu oldu; ara ve kendini dinle. Arayıp kendini dinlediğinde birden fazla benle karşılaşacaksın bu hayat denen sonlu yolculukta ve durup nefes aldığın tüm duraklar yeni bir sen yaratacak aslında. Ne kadar durak geçtiğin değil; önemli olan bu yolcuğun bir sonu olduğunu bildiğin halde o yola çıkabilme cesaretini gösterebilmekte. Ve her yeni bir durakta bulduğun ben diğer durakta bulduğun senle çatışacak ya da her iki senle de anlaşacak. Bütün duraklardaki seni sevebildiğin zaman belki kendini sevmeyi de öğreneceksin, kim bilir? Yolcuğun sonu geldiğinde, sonu olmayan duraklarında sonu gelecek kim bilir belki o zaman kendimizi tam anlamıyla bulabileceğiz.
Haftayı kapatırken hepimiz için dileğim; sonu olan bir yolcuğun sonsuz durakların bir tanesinde durup kendi iç sesimize kulak vermek...