Gün geçmiyor ki hayatlarımızda mantıktan zerre nasibini almamış bir sorun peyda olmasın. Sorunlarla yaşamaya öylesine alıştık ki hayatlarımızdaki küçücük bir iyileşme bile bayram havasına sokuyor bizleri. Bu kötü günlerin tek tesellisi belki de bu. Her şey mükemmel olmayacak ama değişimle gelen iyileşmeler mükemmel hissettirecek.
Önümüz seçim. Baskın, erken veya normal; nasıl olursa olsun vatandaşın gündemi belirli artık. Zira vatandaş, geçim sıkıntısı ve zam yağmuruna karşı kendisini aciz hissediyor. Nasıl hissetmesin ki? Ancak iş seçime gelince orada büyük bir özgüven duyabiliyor. Öyle ya; ne kadar zedelense de bir kaide hala geçerli: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir”.
Temsili demokrasinin bir gereği olarak halk, bu büyük gücü hükümetler yoluyla kullanmaktadır. Ancak bu aracı kurumlar, vatandaşın hayatını iyileştirmek yerine deyim yerindeyse cehenneme çeviriyorsa; artık yeter diyebilme kudretini de gösterebiliyor. Bu kötü gidişata rağmen, AKP hala daha ciddi bir destekçi kitlesine sahip ancak iktidarda kalabilecek kadar değil… Kim derdi ki; kendi getirdikleri hükümet sistemi yine kendilerinin sonu olacak? AKP, seçimleri kazanma halinden öylesine uzak ki; seçmeni dâhil vatandaşa neredeyse hiçbir şey vadedemiyor. Ne Lozan ne de başka 2023 masalları, çoktan tarihin aldatmacaları arasındaki yerini aldı. Bu sebeple ellerindeki tek seçenek; karşı tarafın arasına nifak sokmak şeklinde kendini gösteriyor. Önce yeni seçim yasası sonrada seçmende %1 bile karşılığı olmayan kişilerin Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayını belirleme hadsizliğini göstermesi, bu tezimi güçlendiren önemli örneklemler olarak öne çıkmaktadır.
Bu vesileyle çok önemli bir konu da seçmen nezdinde ön plana çıkıyor: “Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olmalıdır?” Bu soru, son günlerde AKP’li seçmenler de dahil herkesin zihnini meşgul etmektedir. Gelin bunun üzerine konuşalım birazda.
CHP öncüllüğünde toplanan Ahlatlıbel Zirvesi, şimdiden Türk Demokrasi Tarihi’nin dönüm noktalarından birisi oldu. Temel motivasyonu, Türkiye’yi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geri döndürmek olan bu oluşum, Cumhurbaşkanı’nın kim olacağını da belirleyecek yapının ta kendisidir. Ancak elbette bu seçim sürecinde çok daha baskın olan iki parti ön plana çıkmaktadır. Bunlar; CHP ve İYİ Parti’dir. İyi Parti Genel Başkanı Meral AKŞENER’in Başbakan olma isteğini dile getirmesi, Cumhurbaşkanı adayının çıkacağı partiyi de belirledi diyebiliriz aslında. Geçmişte yaşanan Ekmeleddin İhsanoğlu vakasından sonra CHP’nin dışardan bir adayı devşireceğine ihtimal vermiyorum. Zaten kamuoyu yoklamalarında da 3 isim ön plana çıkmaktadır. Birazda bu isimler özelinde konuşalım:
Ekrem İMAMOĞLU: Hali hazırda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan İMAMOĞLU, liderlik vasıfları ve yaş kriterleri göz önüne alındığında öne çıkıyor. Ancak İMAMOĞLU ile havuz medyası ve AKP’nin önde gelen isimleri arasında yaşanan tartışmalar, özellikle AKP’den yeni kopmuş tarafsız seçmenler nezdinde kendisine karşı bir soğukluk oluşturabilmektedir. Ayrıca Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde elde edeceği güçten kolay bir şekilde feragat edeceği, yine bazı kesimlerde ciddi bir muamma oluşturmaktadır. Anketlerde ERDOĞAN’dan çok az bir farkla önde gözükmektedir. Kendisinin üst düzey bürokratik yönetim tecrübesi yoktur.
Mansur YAVAŞ: Hali hazırda Ankara Büyükşehir Başkanı olan YAVAŞ, özellikle sosyal medyadaki sağduyulu iletişim şekliyle her kesimden seçmenin sempatisini kazanmış bir isim olarak ön plana çıkmaktadır. Anketlerde de YAVAŞ, rakiplerinden açık ara önde gözükmektedir. Ancak milliyetçi cenahtan gelmesi sebebiyle HDP seçmeninden oy alamama ihtimali mevcuttur. Ayrıca İMAMOĞLU ve KILIÇDAROĞLU, İktidar partisinin önde gelen isimleri ve Havuz medyası ile her türlü mücadeleyi vermişken;YAVAŞ, henüz bu tip kavgaların uzağında kalmıştır. Aday olması halinde bütün ilgi oklarının kendisine yönelmesi sonucu anketlerdeki açık ara önde giden desteğini koruyabilir mi? sorusu, kendisi özelindeki en önemli muammadır. Kendisinin üst düzey bürokratik yönetim tecrübesi yoktur.
Kemal KILIÇDAROĞLU: CHP’nin hali hazırda genel başkanı olan KILIÇDAROĞLU, ERDOĞAN ve
destekçileri karşısındaki demokratik bloğun da mimarı konumundadır. Uzun yıllar aynı makamda
oturmanın getirdiği ciddi bir siyasi tecrübe ve olgunluğa sahiptir. Zaten bu saydıklarım olmasaydı;
Ahlatlıbel Zirvesi toplanamazdı. Bugün bu yaptıkları sebebiyle herkes kendisine karşı bir sempati
duymaktadır. Ancak adaylığı söz konusu olduğunda kendisine karşı ciddi bir muhalefetin olduğu da
aşikâr. Kendisinin ERDOĞAN’a karşı bir seçim yarışına girmesi, bazı kesimlerce riskli bulunmaktadır.
Bana kalırsa bu görüş, havuz medyasının etkisinde şekillenen bir fikir zira KILIÇDAROĞLU, 2018 ve
öncesindeki görünümünden oldukça uzakta. Şahsi fikrim; bu görev için en uygun aday da kendisidir
zira Cumhurbaşkanı’ndan bir süper kahramanın yaptıklarını beklemek, bu toprakların en büyük
hastalığı olan biat kültürünün bir dışa yansımasıdır. Kendisinin uzun yıllar üst düzey bürokratik
yönetim tecrübesi de mevcuttur.
Yukarıda belirttiğim üç isimden birisi Cumhurbaşkanı adayı olacaktır. Bu ismin kim olacağına da Millet
İttifakı karar verecektir. Bunun haricinde ortaya atılan tüm isimler, havuz medyası ve iktidarın Millet
İttifakı’nı karıştırmaya yönelik hamleleridir. Yani Cumhurbaşkanı koltuğuna kim oturacak sorusuna
şimdilik bir cevap vermek zor. Ancak seçimi yapacak kişilerin çok fazla da beklememesi gerekir.
Macaristan Seçimleri, tüm sıcaklığıyla önümüzde durmaktadır. Bu yazdıklarım neticesinde bir soruya
kendimden hiç olmadığım bir eminlikle cevap verebilirim. Bu soru; Cumhurbaşkanı Kim olmamalıdır
ve bu sorunun cevabı da: “Recep Tayyip ERDOĞAN” dır.
Dostlar!
Bölünmezsek, iç kavgalarımızla birbirimizi yıpratmazsak; bu üç adaydan seçilen kim olursa olsun
Cumhurbaşkanı da o olacaktır. Sadece inanalım ve mücadele edelim. Sizden bir genç kardeşiniz olarak
bunu rica ediyorum.
“…
Güzel günler göreceğiz çocuklar!