Doğa bizim belleğimiz ve her geçen gün onu daha fazla tahrip ediyoruz. Yeşile ve maviye düşman bu anlamsız beton sevdası, toplumumuzun tabiri caizse demansı olacak. Gelin durduralım.
Ülkemize bahar geldi. Kara kışın ardından nice soğuklara direnen toprak, en güzel filizlerini bizlere yeniden bahşetti. O filizler ki direnişin, mücadelenin sembolüdür. Bizlerin aydınlık yarınlara uzanmamızı sağlayacak bir pusula…
Yeryüzünün en güzel, en nadide coğrafyalarından birisinde yaşıyoruz. Şüphesiz bu durumun -tarihte bu topraklarda yaşamış diğerleri topluluklar içinde- bir takım dezavantajları olmuştur. Burası her daim arzulanan, uğruna nice kanlar dökülmüş bir yer. Zira belirttiğim gibi eşsiz bir coğrafyada yaşıyoruz.
Ülkemizin bütün doğa harikası güzellikleri, geçmişle kurulan bir köprü aslında. Korunabildiği, doğallığını kaybetmediği ölçüde; her devirde aynı ölçüde etkileyici birer şaheserler silsilesi. Bu sebepledir ki; ben bu durumu tarihsel bir bellek olarak adlandırıyorum. Aynı şekilde geçmişte yaşayan insanlar da böyle düşünmüş olmalı ki; takvimlerini doğayı baz alarak yapmışlardır. Söz gelimi; Nisan’da yağan yağmur, çocukluğumun şen anılarını hatırlatırdı bana. Oysa şimdi böyle bir şey söz konusu bile değil. Bakınız, iklim bile bu belleğin bir parçası ve ondaki değişimler bile bizleri bilinmezliğin keşmekeşine itebiliyor. Dağlar, ırmaklar, göller vb. her şey, onları gerisin geri bulamadığımızda bizler için ne büyük bir kayıp. Kaybolan bir geçmiş…
Salda gölünün başına gelenler, onun eski güzelliğini görebilenler için ne büyük bir kayıp. Onu hiç göremeyenler için ise daha da büyük bir kayıp. İhmalkârlığımız sonucu yanan ormanlarımız… Sırf bir yandaşı zengin etmek adına yüzyılların birikimini içinde barındıran tarihi eserlerimizi, restorasyon adı altında talan etmek ne büyük bir kayıp…
İnsan, vatanına- onun bu eşsiz güzelliklerine- bu kötülüğü neden yapar? anlam veremiyorum. Bu aymazlık öylesi bir hale varmış durumda ki; doğamızı, belleğimizi savunmak isteyenler, bu talan düzeninin karşısında dimdik duranlar yaka paça derdest ediliyor. Bir ülkenin binlerce yıllık sermayesi, bir azınlığın belki 10 belki 20 yıl sürmeyecek kazanımlarına kurban edilmek isteniyor. Söyleyin lütfen; mantık bunun neresinde? Vicdan bunun neresinde?
Aklıma Ziya Paşa’nın şu sözleri geliyor:
“Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu
Hırsızlara ikram-ü inâyet yeni çıktı”
En sade tabirle; bu ülkenin doğal ve kültürel mirasına bilinçli bir şekilde yapılan her olumsuz müdahale, alçaklıktır- kim tarafından yapılırsa yapılsın-. Bu alçaklık karşısında mücadele eden -vatanını hakkıyla seven- herkesi selamlıyor ve mücadelelerinin yanında olduğumu belirtmek istiyorum. Vatanını seven herkesi de bu mücadeleye ortak olmaya davet ediyorum. Zira vatandaşlar olarak sahip olabileceğimiz en değerli kazanım; bu doğa ve kültür mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmaktır.
Yaşasın, yeşil ve mavinin direnişini sürdürenlerin mücadelesi!