“Evvel zaman içinde birbirine düşman iki ordu, savaşmak için karşılıklı konuşlanmış. Savaşın arifesinde; bir tarafın komutanları rakibini yenmek adına stratejiler yaparken diğer tarafın komutanları ise; zaferi kimin sahipleneceği üzerine kavgaya tutuşmuş. Bir taraf dinlenmiş ve moral depolamış öteki taraf ise iç karışıklıklardan yorgun ve bitap düşmüş.”
Bu yarım hikâyenin sonunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Zira kaybetmek, çok karmaşık şartlar içerisinde gerçekleşmez. Ancak merak etmeyin çünkü karşımızda bize kesin bir mağlubiyet tattıracak kadar sağduyulu bir rakip yok. Lakin biz de zaman zaman yanlış sularda olabiliyoruz. İçinde olduğumuz veya olabileceğimiz yanlışlarımızdan dönmenin yolu ise; onları ortak akıl temelinde tartışmaktır.
Bu ilde yaşayan birçok genç siyasetçiden birisiyim. Karşılaştığımız birçok benzer sorun var. Günümüzde ülkemizde genç olmak zaten yeteri kadar zorlu iken birde muhalif bir genç olmak… Büyük kazanımlar var elde edebileceğimiz lakin küçük hesapların hizipleşmeleri ile boğuşmak da var yolumuzda. Yani örgütleşmek -hem de güçlü, ilkeli bir örgütleşme yoluna gitmek- zor. Lakin biz Cumhuriyet Gençleriyiz; zoru severiz. Hem gençler olarak kendi aramızda çözemeyeceğimiz hiçbir sorun da yok. Böyle düşünüyorum.
İşin birde büyükler kısmı var ki burası da pek çetin pek bir zor. Bazıları korkudan bazıları ise sevgiden sebep önümüze bazı zorluklar çıkarabiliyor. Gençlerden korkanlar üzerine konuşmak anlamsız zira onlar adına üzülerek söylüyorum ki korkuları gerçeğe dönüşecektir. Ben bizleri seven büyüklerimizi muhatap alıyorum. Aslında Atatürk çizgisinde bir arada olduğumuz bu büyüklerimizi anlamak çokta zor değil. Zor süreçlerden geçmişler hem de çok zor. Yeri gelmiş özgürlüklerini bu mücadeleye kurban etmişler yeri gelmiş canlarını. Kavgaları dillere destan olan bu kuşak ile aynı yolda olmak büyük bir onur, büyük bir şeref. Ancak yine de zor. Neden zor olduğu üzerine ise konuşmakta fayda var.
“Tecrübeler dayatılmaz; onlardan istifade edinilmesine müsaade edilir.”
Bu konuşma haline gelin bu söz ile başlayalım. Tecrübeler, şüphesiz çok değerli kazanımlardır ve bizlerin mücadelesine de fener olur, ışık tutar. Ancak kaygılar, dayatmalara dönüştüğünde ciddi problemler de baş gösterebiliyor. Bu problemler, bana kalırsa iki ana sebepten kaynaklanıyor ve bunların ilki şudur: Biz Atatürk Gençleriyiz ve “bağımsızlık bizim karakterimizdir”. İyiliğimiz için bile olsa; dayatılan hiçbir şeyi kabul edemeyiz. İkinci olarak ise; içinde bulunduğumuz çağın özelliklerini en iyi bilenin de yine bizlerin olmasını gösterebiliriz.
Büyüklerimiz, mücadele ettiğimiz gerici, emperyalist vb. güruhları bizden daha iyi bilebilirler ancak mücadele edeceğimiz ortamı ise en iyi biz biliyoruz. Ayrıca bu mücadelenin olası tüm sonuçlarından en çok etkilenecek kitle de biziz. Bu sebeple bizlerin de gelecek adına ciddi kaygılar taşıdığımızı göz ardı etmemek gerekir. Önceki kuşaklarımız gibi mücadelemizi romantik ve tutkulu bir şekilde veremeyebiliriz ancak yine de Rasyonel düşünebilen bir kuşağız. O yüzden ihtiyaç duyduğumuz şeyleri talep etmekten de asla geri durmayız. Büyüklerimizin değerli tecrübeleri de kuşkusuz ihtiyaç vuku halinde talep edeceklerimizden birisidir. Yani artık “Siz bilmezsiniz çocuklar” gibi konuşmaları raflara kaldırmak gerekir diye düşünüyorum. Zira bilmediğimizi öğreniriz.
Yukarıda ifade ettiğim düşünceler; kibirli bir bakış açısının dışa vurumu değil, bir durum tespitidir. Aydınlık ile karanlığın mücadelesi yeni bir şey değildir. Bizler de aydınlık için çaba sarf eden ilk kuşak değiliz. Ancak ömrümün büyük bir çoğunluğu, karşısında olduğum AKP zihniyeti tarafından heba edildiyse; benden önceki kuşakların da şapkayı önüne koyup düşünmesinde fayda vardır. Amacım bir suçlu çıkarmak değildir zira bunun hiçbir fayda getirmeyeceğini çok iyi biliyorum. Ben, bu mücadeleyi kazanmak istiyorum. Bundan sebep; büyük veya küçük fark etmeksizin tüm yoldaşlarımı, ülkemi talan eden yapılara karşı iyi olduğumuz yönlerin ortak akıl temelinde bir araya gelmesiyle oluşan bir örgütlenme modeliyle mücadele etmeye çağırıyorum. Sözlerimi ise bu toprakların en birleştirici düşün temsilcilerinden birisi olan Hacı Bektaş Veli’nin şu sözü ile bitirmek istiyorum.
“BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM.”