Dünya'da medyaya yön veren, büyük haber ajansları Batılı istihbarat örgütlerinin kontrolündedir. Dolayısıyla uluslararası kamuoyunun gündemini, Batılı istihbarat örgütleri belirler. Bu nedenle Rusya– Ukrayna Savaşına, biz de genelde ABD yanlısı ya da NATO’cu bakış açısı ile bakmaktayız…
Oysa bir başka bakış açısı daha var: Atatürkçü Bakış Açısı…
Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” özdeyişini, içimizdeki bazı geri zekâlılar dışında tüm dünya alkışlar. Ancak gerçekleşmesi pek olası olmayan bir dilek ya da ütopya kabul edilir…
Atatürk’ün bu özdeyişini tamamlayan ve dış politika anlayışını ifade eden iki sözü daha var.
Türkiye’nin emperyalist ülkelerle yakın ilişki kurması, eninde sonunda onların sömürgesi olması demektir…
Kuzey deki büyük komşumuzu rahatsız edecek davranışlardan uzak durmalıyız…
Bu iki sözü, kendisinden sonra Türkiye’yi yönetecekler için söylenmiş bir vasiyet olmakla birlikte, genelleyip bir tümcede toplayarak evrensel bir dış politika ilkesine dönüştürebiliriz:
“Küçük devletler, sömürgeci ve yayılmacı olan büyük devletler ile ittifak yapmak gibi yakın ilişkiden uzak durmalı, ancak özellikle komşuları olmak üzere, onları rahatsız edici davranışlardan kaçınmalıdır."
Komşu ülkelerle kurduğu dostluğu gerçekleştirme yönteminden hareketle, bir evrensel dış politika ilkesi daha oluşturabiliriz:
" Komşu ülkeler, büyük devletleri işe karıştırmaksızın sorunlarını kendi aralarında çözerek barış içinde bir arada yaşayabilirler."
Bu görüş doğrultusunda, adeta 1071’den beri kanlı düşmanımız olan ve en son Kurtuluş Savaşımızda boğazlaştığımız Yunanlılar ile sorunları çözdü ve öyle bir dostluk ilişkisi kurdu ki Yunanistan Başbakanı Venizelos, Atatürk'ü Nobel Barış Ödülüne aday gösterdi…
Yunanistan ile sorunları çözdükten sonra diğer Balkan ülkeleri ile de iyi ilişkiler kurarak Balkan Paktı’nı gerçekleştirdi…
Komşumuz Sovyetler Birliği ile Kurtuluş Savaşı yıllarında başlayan dostça ilişkinin sürmesine özen gösterdi…
Doğuda da Irak, İran ve Afganistan ile “Sadabad Paktı’nı kurarak ülkemizi bir “barış adası” yaptı…
Batılı emperyalist ülkeler, kendilerine ilk kez yenilgi yaşattığı için O’ndan nefret ediyorlardı. Başta Müslümanlar olmak üzere, sömürge altında yaşayan mazlum uluslar ise tersine, O’nu kendilerinin de bir kahramanı kabul ediyor ve bayraklaştırıyorlardı (bakınız, Bilal Şimşir, Doğunun Kahramanı Atatürk, Bilgi Yayınevi). Bu durum emperyalistlerin O’na olan nefretini daha da arttırıyor ve bir an önce yok edilmesi gereken bir hedef haline getiriyordu. Özellikle nihai amacı Aydınlanma olan devrimler yapmaya başlayınca iyice telaşlandılar. “Aydınlanma” demek, halkların uyanması demekti. Onu örnek alan Müslümanlar ve diğer mazlum uluslar uyanırsa sömürülerini sürdüremezlerdi. Bu nedenle Genç Cumhuriyeti yıkmak için içeride birçok isyan çıkardılar. Müslüman halkların Atatürk sevgisini yok etmek için de Mısır’da Müslüman Kardeşler (ihvan-ı Müslimin) örgütünü kurarak, devrimlerin dine aykırı ve Atatürk’ün din düşmanı olduğu, kara propagandasını başlattılar. Aynı propagandayı, devşirdikleri ajanları aracılığı ile içeride de yapıyorlardı…
Bununla birlikte, ikiyüzlü oldukları için bir yandan da krallarını, beş yıldızlı generallerini, ünlü yazarlarını ayağına göndererek Atatürk’e dost görünmeye çalışıyorlardı. O, bunların gerçek niyetlerini biliyor ama bilmezden gelerek kendisine uzatılan elleri sıkıyor, konuklarına dostça davranıyor; kışkırtıcı eylem ve söylemden uzak durarak, dünyaya “Barış İnsanı” olduğunu gösteriyordu…
Böylece çok kısa olan politik yaşamında, “Yurtta Barış Dünyada Barış” özdeyişini kendi çevresinde de olsa, gerçekleştirdi…
Yüzlerce yıldır dünyayı sömüren, güçlü istihbarat örgütlerine sahip ve beyin göçü ile dünyanın dört bir yanından gelen en zeki insanları kullanan emperyalistlerin algı operasyonları karşısında, böyle bir politikayı ancak büyük devlet insanları yürütebilir…
Ne yazık ki böyle bir lidere, bir daha sahip olamadığımız için, Atatürk’ten sonra biz de bu politikayı yürütemedik ve emperyalizme teslim olduk…
Ukrayna halkının şanssızlığı da böyle liderleri olmayışı…
Bu nedenle Amerika orada kolayca bir “Turuncu Devrim” gerçekleştirdi. Zelenski gibi bilgisi ve politik bilinci sıfır olan bir kuklayı ülkenin başına oturttu.
Acıdır ki emperyalizmin algı operasyonu nedeniyle dünya bu adamı bir kahraman gibi görüyor!
Hani, küçücük süs köpekleri vardır; sahibi gezdirirken karşılaştığı büyük köpeklere havlar, onları tahrik eder ve üzerine doğru geldiklerinde sahibinin arkasına kaçar. Zelenski tam bu süs köpekleri gibiydi. Sahibi tarafından teşvik edildiği için, hem de bir köpeği değil, büyük bir ayıyı (bu bir hakaret değil, Rusya’nın simgesi ayıdır) sürekli tahrik ediyordu. Çünkü o ayıyla doğrudan savaşması olanaksız olan sahibi, onu bu yolla tuzağa düşürüp örselemek, tüylerini yolmak istiyordu.
Sonunda başardı, Ayı’yı tüyleri yolunmuş tavuğa çevirdi ama bedelini zavallı Ukrayna halkı ödedi. Ancak emperyalistler için bunun hiç önemi yoktu!
Böyle felaketleri yaşamak, Atatürk’ün deyişiyle, “sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı insanların, kanındaki öz cevheri çok iyi incelemeyen” toplumları bekleyen kaçınılmaz sonuçtur!