Gelin basit birkaç soru ile başlayalım.Yaşadığımız kentte ne kadar söz sahibiyiz? Burada olanlar en çok bizi etkiliyor ancak burada olanları en çok biz mi etkiliyoruz?
Şehirleri organik bir varlık olarak tahayyül etmişimdir hep. Ruhları vardır. Kiminin iyi kiminin ise kötü…Kocaeli, gri bir ruha sahip. Bir yarımada şehri için bu tanımı yapmak üzücü ama gerçek bu maalesef. Ayrıca kentlerin bazı özellikleri daha fazla ön plandadır. Bu baskın özellik sizden hem alır hem de size bir şeyler verir. Ancak işin sonu hep karlı mıdır derseniz? Bilmiyorum.
Kocaeli bir sanayi kenti. Bu tanımı ben seçmedim. Bildiğim kadarıyla birkaç kuşaktır burada yaşamış olanlar da seçmedi. Göç edenler de seçmedi. Göç bir tercih değil midir? diye sorabiliriz. Evet! Bir tercihtir ancak altında ekonomik zorunluluklar yatar. Kocaeli birçok sosyo-politik tartışmalara gebe kalınarak; doğası, sermayeye peşkeş çekilmiş bir kent. Biz bu gebeliğin sağlıksız çocuğuyla yaşayan bir kuşağız sadece.
Taklitler asıllarını yaşatırmış derler. Yanı başımızda yer alan İstanbul’a doğası ile de çok benzeyen bu kent, kendi özgünlüğünü vurgulamak varken; İstanbul’a özenmeyi seçmiş durumda ne yazık ki. Önemli bir kent olabilme potansiyeli varken bir metropolün gölgesine sığınmış bir kentçik görünümü vermekte. Üstelik bu metropolü yaşatmak adına da her gün ölüyor. Her gün içindeki insanları öldürüyor…
Kocaeli’nin doğasına karşı yapılan bu katliamın bedeli nedir peki? Bu soruya vicdanım sızlasa da “İş” demek zorundayım. Doymak için sağlığından vazgeçen insanların kentiydi Kocaeli. –Di diyorum zira artık bu kazanımını da kentin insanlarından almış durumda. Türkiye’nin Sanayi merkezinde insanlar, artık -insan onuruna yakışacak- işler bulamıyor ancak çevre kirliliğinin etkilerinden son hızla etkilenmeye devam ediyor. Kuşkusuz kenti etkileyen bu işsizlik dalgası, salt bir yerel siyaset yanlışı değil. Merkezi Hükümetin sebep olduğu “Suriyeli ve Afgan Mülteci Sorunu”, “Ekonomik Kriz” gibi etkenler başat roller üstlenmekte. Ancak senelerdir Kocaeli’yi yöneten zihniyet, Türkiye’yi yöneten zihniyetten farklı mı?
İki basit sorunun ivedilikle sorulması gerek. Bu kentin doğasının, bir azınlığın yararı için katledilmesi hali devam edecek mi? Halihazırda ödenmiş bedellerin karşılığı olan işgücünden bu kentin insanı öncelikli olarak faydalandırılacak mı?
Anladığım kadarıyla işsizlik, bu kentin siyasetini belirleyen ana etmen. Bütün siyasi pazarlıklar, bu kavram üzerinden dönüyor. Oysa bu kent, bütün pazarlıkların taraflarını tatmin edecek kadar istihdam potansiyeli barındırmaktadır. Ancak birileri bu potansiyelin fark edilmesini istememekte. Zira senelerdir bütün siyasi planlarını bu basit pazarlık üzerinden sürdürmekteler. Buna bağlı olarak; bugün kent siyasetinin merkezinde üzülerek belirtmeliyim ki “mikro milliyetçilik” vardır. Öyle ki; Deprem, Küresel Isınma, Altyapı-Üstyapı Sorunları, Mülteciler gibi problemler göz ardı edilmek zorunda. Zira bir memleket derneği için bu saydıklarım, ne denli önem arz eder? takdirini size bırakıyorum. Ancak bu kentte yaşayanlar olarak biz bu takdiri, salt siyasilere bırakamayız. Bırakmamalıyız. Bu çağrıyı bir siyasi parti yöneticisi olarak değil, bu kentte yaşayan bir birey olarak sizlere yönlendiriyorum. Ülke siyasetinde olduğu gibi yerel siyasette de en büyük sorunumuz; hakkımız olanı talep etmeyi bilmeme halidir ne yazık ki. Bu sebeple; Türkiye’nin sanayi merkezi olan bir şehirde, siyasi pazarlık argümanı olarak “Bizden ne kadar işe alacaksınız” gibi söylemler konuşulmakta. Bence bu kentin insanları, cehenneme dönen yolları, pahalılıkta ülkenin zirvesine oynayan toplu ulaşım ücretlerini, keyfi elektrik ve su kesintilerini, limanlar yüzünden İzmit Körfezi’nin yok olmaya yüz tutan ekosistemini, kurumlardaki liyakatsizlikleri ve gün yüzüne çıkan yolsuzlukları konuşmalıdır. Bunlar konuşulursa şayet; biz gençlere ve ardımızdan gelecek kuşaklara konuşulacak güzel şeyler bırakılabilir ve burası, bir kentçik olmaktan çıkıp özgün, mavi ruhunu yansıtan bir kente dönüşebilir. Neden olmasın?
Benim adım Hasan Ali HAMARAT. Bu kentte yaşayan bir gencim ve güzel şeyler üzerine konuşmak ve yazmak istiyorum. Bunun için mücadele etmenin gerekliliğinin de farkındayım. O vakit; güzel olan her şey için, güzele düşman olan her şeye karşı mücadele eden herkese selam olsun.