“Olmak istediğine ulaşamayan, olduğunu ise kabullenmeyen ve bu ikisi arasında sürekli gidip gelenleri ülkesidir Türkiye.” derdi değerli bir hocam. İlk duyduğumda beni öfkelendiren bu tespit, şimdi en fazla makul bulduklarım arasında. Toplum olarak gösterdiğimiz bu anlamsız kibir silsilesi, bu değişimin en başat sebebidir belki de.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye, çok önemli bir fotoğraf karesinde birleşti. Ben dâhil birçok kesimi heyecanlandıran ve umut veren ve tarihe Ahlatlıbel Zirvesi olarak geçen birlikteliğe aksi yönden de birçok tepki geldi. İktidar, kaybedenler kulübü olarak niteledi örneğin ancak gariptir ki kazanan psikolojisinden de oldukça uzak bir görüntü vermekteydiler. Sol görüşe mensup bazı kesimler ise bu kareyi yetersiz buldu. Bazıları ise çok daha sert eleştiriler yaptı. Ben yapılmış bu sert eleştirileri yapıcı bulmuyorum. Hatta biraz daha ileri giderek “kibirli” buluyorum.
Çok basit bir gerçek ile karşı karşıyayız: ”Kazanmak zorundayız.” Ülkemiz ve geleceğimiz için başka bir şansımız belki de hiç olmayacak. En önemlisi ise; bu kazanımı sağlayacak olan birlikteliğin baş aktörü ise; sosyal demokratik bir sol parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Tüm bu kazanımları takdir etmeden acımasızca eleştiri yapmak kabul edilebilir değil gerçekten. Türkiye, rant ve talana karşı mücadele etmeyi amaçlayan, kaybolan ülke prestijini geri getireceğini söyleyen bir oluşumla karşı karşıya. Biz ise geçmişin hesaplarını ortayı atıp makro kazanımlar değil mikro temizlikler peşindeyiz yine. Yine diyorum zira bize kaybettiren bakış açısı tam da budur! Ben kimsenin ne avukatı ne de sözcüsüyüm lakin geçmişte yapılan hatalara takılıp şimdiyi ve akabinde geleceği kaybetmek, akılla bağdaşan bir tutum olamaz. Bugün masada görmek istenilen HDP’nin geçmişte AKP ile ilişkisi olmadı mı?
Burada aslında sadece HDP’yi konuşarak tartışmayı kısırlaştırmak istemiyorum. TİP de bu süreçte oldukça önemli bir parti konumunda. Oy oranı ile çok fazla etki edemese de; gündeme getirdiği kavramlar ile ülke siyasetine önemli katkıları olacaktır. İlerleyen süreçte oluşturulan bu birlikteliğe TİP’in de diyalog yoluyla dâhil edileceğini umuyorum. Ancak HDP konusunda gözetilmesi gereken bir takım dengeler var. Partinin mevcutta başında bulunan şahısların da yapmış olduğu terörü destekleyen açıklama ve paylaşımlar da bu dengeleri gözetmeyi gerekli kılmakta maalesef. Siyasetin vicdandan önce bir realitesi, konjonktürü vardır. Bu durumlar göz ardı edilmezse Selahattin DEMİRTAŞ, Osman KAVALA gibi yanlış tutuklamaların önüne geçebiliriz.
Tarihimizde benzerlerine rastladığımız Ahlatlıbel Zirvesi, nihai değil ancak zaruri bir birlikteliktir. Birlikteliği yeni bir mücadele yöntemi olarak da adlandırabiliriz. Muhatabı ise tek adam rejimidir. Muhatabına karşı olumlu bir sonuç aldığında ise şüphesiz bütün partiler kendi yollarına devam edecektir. Tekrar etmekte fayda var; tarihimizde bunun gibi birlikteliklerin örnekleri vardır. Olumsuz bir sonuç alırsak ise kendi adıma mücadele etme azmi bulur muyum? Bilemiyorum. Ancak bu ihtimali düşünmek de istemiyorum. Zira böyle bir lüksüm yok.
Bizim gibi düşünen hiçbirimizin yok…