Her ne kadar böylesi yorumlarda bulunmayı sevmesem de; önümüzdeki seçimleri, Cumhuriyet Tarihi'nin en önemli seçimi olarak görüyorum. Kâğıt üzerindeki Erdoğan’ın karşısında yer alabilecek olası tüm adayların anketlerdeki üstünlüğü, bana kalırsa çok fazla önemsenmemesi gereken bir husustur. Zira bu anketlerin popülist söylemlere dönük olduğu kanaatindeyim.
İktidar partisi ve -aslında bu partinin başında olmaması gerekirken- onun genel başkanlığını üstlenen Cumhurbaşkanı, söylemlerini her geçen gün daha da sertleştirmektedirler. Bu katı zıtlaşmanın sadece söylemlerde kalması da elbette söz konusu değildir. Belediye başkanlarına dönük açılan ilginç soruşturmalar, üstlenicisi olduğu Metro projesine dahi davet edilmeyip yok sayılmak istenen İBB örnekleri ve daha birçoğu... Yine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde eski yetkilerinden çok uzakta olan bakanların ilginç ve bir o kadar da mizansen açıklamaları!
Millet ittifakı üzerindeki baskı ise her geçen daha da artmaktadır. Özellikle bu ittifakın çatısını oluşturan iki parti, önümüzdeki günlerde havuz medyası başta olmak üzere iktidar ve ortakları tarafından bol bol taşlanacaktır. İktidarın başat stratejisinin, bu iki parti arasına nifak sokmak olduğunu öyle sanıyorum ki herkes anlamıştır.
Millet İttifakı içerisine baktığımızda ise özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu süreçte oldukça yıpratılmaya çalışıldığını görmek gerekir. Ancak Kemal KILIÇDAROĞLU, süreci sağduyusu ve tecrübesiyle yönetmeye gayret etmektedir. Peki, bu yeterli midir? Cevap elbette: “hayır” olacaktır. Parti örgütü, her türlü şahsi çıkardan uzak ve ortak akıl temelinde bir çalışma yürütemezse; seçimleri kazanma ihtimali de o denli düşecektir. Bu sebeple KILIÇDAROĞLU, geçtiğimiz günlerde parti örgütüne "Benimle misiniz" başlığında olan o tarihi çağrısını yaptı. Yansımalarını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.
İYİ Parti özelinde konuya baktığımızda ise; özellikle Meral AKŞENER'in Cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünmediğini defalarca deklare etmesi sonucu, partinin Parlamentodaki çoğunluğa dönük olacak şekilde bir çalışma yaptığı göze çarpmaktadır. Parti içerisinden farklı seslerin zaman zaman aykırı çıkışlar yaptığı görülmektedir ama yeni bir partide böylesi durumlar olağandır.
Toplumda en çok merak edilen soruların başında gelen: "Cumhurbaşkanı Kim Olmalıdır?" sorusu, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerini oldukça baskı altında bırakabilmektedir. Bu baskı hali, zaman zaman bir atalet hali doğurmaktadır. Ancak içerisinde bulunduğumuz bu süreç içerisinde hiçbir muhalefet partisinin böylesi bir durağanlaşma lüksü yoktur!
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu süreçte; örgütün ana odağını parlamentodaki çoğunluğu oluşturmaya dönük olacak şekilde güncellemesini doğru bir yaklaşım olarak görmekteyim. Zira böylesi bir çalışma, doğal olarak Cumhurbaşkanlığına da olumlu yönde yansıyacak bir misyon üstlenecektir. Ancak Cumhurbaşkanlığı için yapılan her çalışmanın parlamentodaki çoğunluğa dönük olumlu bir etki bırakacağı ise muallaktır.
Millet İttifakı ve ardılı olarak kurulan altılı masa, Demokrasiyi yeniden tesis etmek için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi yeniden inşa etmek istemektedirler. Yani halkın egemenliği temelinde TBMM'yi yeniden eski saygınlığına kavuşturmak, ana hedeftir. Öyleyse bu hedefle paralellik içerecek şekilde yeni düzende olabilecek en fazla milletvekiline sahip olarak temsiliyet elde etmek, esas olmalıdır. DEVA ve Gelecek Partisi, yeni kurulmuş partiler olduğu için onların başka öncelikleri olacaktır. (Demokrat Parti de benzer kaygılar güdecektir.) İyi Parti ve Saadet Partisi ise yukardaki bahsettiğim hususa argo tabirle uyanmış görünüyorlar. Özellikle İyi Parti'nin, bu konuya dönük oldukça efektif çalışmalar yürüttüğü göze çarpmaktadır. Yine iki partinin aldığı kongre kararı, bu bakış açılarının bir dışa vurumudur. Kendi mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisi'nin ise bu süreçte vites arttırması gerektiğini düşünmekteyim. Bunu sağlamak ve örgütü daha fazla motive etmek için Ön Seçim'in uygulanması, çok iyi bir başlangıç olacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi, kuruluşun ve kurtuluşun partisidir. Bu ülkeyi kurmak için çok fazla çaba sarf edilmiştir. Kurtuluş için de en az böylesi bir örgütsel çalışkanlık ve üretkenlik gerekir. Bu zirvenin diyetidir. Bu gerçeği birbirimize hatırlatmak ise her partilinin asli görevidir. Bu bilinçle;
Ülkemizi daha müreffeh ve çağdaş kılmaya dönük yapılan her çalışmaya emek koyanlara bin selam olsun!