‘’ İnsan dilde, müzikte, şiirde ve bilimde yeni dünyalar yaratmıştır. Bunların en önemlisi; eşitlik, özgürlük ve zayıflara yardım yolundaki ahlak istemlerinin dünyasıdır.’’
Karl POPER, Açık Toplum ve Düşmanları, Cilt 1, S.69
Bıyığının altından gülen Azrail, sefiller yurdunun köle ruhlu insanlarının şeytani tutkusu mal korkusunun can korkusunun çok önünde olduğunu, kan kokusu almış köpek balığı gibi bilir. Mal’la kurduğu duygusal illiyet bağını, yerine göre her şeyden evla tutan sefiller yurdunun köleleri, mal’lar için onurlarını çiğneyip ayaklar altına almaktan da asla imtina etmezler. Değerler manzumesinin en ince kılcal damarlarında kalan en son kan damlası da damarlardan çekilip çoktan toprağa döküldü!
Şeytani ruhuyla iblisler sofrasında Azrail’e pabuç çıkartan şeytan, tüyleri ince mekikler dokur çıkrık dişlileri arasında, ilmek ilmek nice şeytani aklıyla. İyiliklerden, doğrudan, güzellikten yana şeytanın ruhu duymaz sağırdır, görmez kördür, bihaberdir insanların acılarından iblisin keskin bıçak ucu gibi sipsivri parlatılan boynuzları, insanlara ve insanlığa karşı ‘’ Karındeşen Jack ‘’ kıvamında. Dört bir cihan sultanlarını ve krallarını parmağında oynatan sinsi şeytani zekanın iblisi, tohumlarını ekti ümmetinin jurnaliyle ‘’idraksiz ‘’ dediği kavimlerin en yücesinin yurduna. Güç kadehlerinden şirret kanı içmeden duramazlar, dijital jurnal ağlarının teokratik faşizan oligarkları, din- milliyet soslu ticari networklerinde.
Körpe toyluğunda bıyıkları yeni yeni terlemeye başladığında at hırsızlığı yapan tütün kaçakçısı ‘’ayıngacı’’, askerliğin peygamber ocağı zangocunda ayarı bozuk arsız din taciri tüccar! Mal’ların sırtına yapışmış dev bir kene m? yoksa öküz boyunduruğuna gizlenmiş ‘’ Kırım Kongo Kanamalı Humması ‘’ kene popülasyonundan mı? İğrenç namussuzluklarının tarihsel kökenlerinin kaynağı, jurnalci din bezirgânı tüccarın istibdadında iblisin ruhunda pişirilip aşerilmiş, sümüklünün saraylı cücesi, it dişi, domuz derisi sürünün köpeği, havlayarak koşar adım saldırır kuduz salyalarının aktığı azgın dişleriyle ‘’idraksiz’’ dediği halkının bağrındaki böğrüne.
Yamandır açlığın sefalet laboratuvarı, kafalardan önce eller akıllanır, belki de ellerden önce mideler dank eder akıllanır! Öğretisi; hayatın kendisi olan yaşama sanatında yokluk derisi atarak dersini alırsa öğrenebilir mi ‘’ idraksiz dedikleri ‘’ halk? Gizlisi kalmamış açlığın, yalancı tokluğun sefalet endeksinde. Kötücül iblislerin ölçüsüz kötülükleri, sümüklü saray cücelerinin doymak bilmez işkembeyi kübralarında öğütülen buğday başakları gibi başat konumda sefaletin açlık laboratuvarı.
Ambarın kapısında kilit olmazsa sıçanlar dadanır ve yataktan zıplayan pire gibidir ambar sıçanlarının sınıfsal konumlarındaki sıçramalar, ancak ambar kemirilip kurutulursa ye da ambarı yakarlarsa, fareler de yanar. Ebetteki yüreksizlik bunların kanlarına işlemiştir. Nedenini sorgulamaksızın yüreksizliğin kitabı zalimliğin azgınlığından feyz alır ve ağısı imansız, aksi ve de nalet olan köyün muhtarı yüreksiz olur, din kisvesinin arkasına gizlenerek.
Medeniyetlerin beşiği olan kadim topraklarımızı; Anadolu’yu, bozkır yapan sinsi iblisin düşman aratmayan sahte tavırları çekirge sürülerinin Moğol istilasına benziyor. Tarihte hiçbir insan, hiçbir toprak parçasına böyle bir düşmanlık yapmadı ve hiç kimse kendi yurduna içindeki şeytani açmazlıkların düşmanlığını ekmemiştir. Hürriyet hakikatinin kendisine, ulusal kurtuluş mücadelemizin zaferine, Osmanlı ailesinden gelen, imansız köyün yüreksiz istibdatçısı korkak jurnalcisinin, yenilgilerinin aşağılayıcı utancıyla ulaştık. İnkâr eden nankörlerin, kendilerince uyduruk tarih yazma çabaları tarihsel gerçeği asla değiştiremez. Gerçeğin özünü çarpıtarak değiştirmeye çalışmak nafile ve boş bir uğraştır.
Salt manada sadece coğrafya belirleyici tek etken olmamakla birlikte, birçok açıdan toplumların kaderine ve sosyolojik açıdan insan davranışlarının oluşumuna yön veren temel unsurdur. Son tahlilde sonuç olarak rasyonel insan davranışlarının sosyolojik kökenlerini coğrafyanın belirlediği gerçeği de inkâr edilemez. Dolayısıyla insan birçok açıdan içinde yaşadığı coğrafyanın oluşturduğu çok farklı bir üründür. Bu bağlamda Anadolu toprakları coğrafyanın kendisine has öznel yapısı içerisinde dünya tarihi boyunca köle ruhlu, köle toplumlar ve insanlar üretmiştir.
Bugünümüzde yaşanan sıkıntıların sorunsallarını söz konusu sosyolojik tarihsel rasyonaliteden bağımsız değerlendirmek, gerçeğin göz ardı edilmesi olur ki problematiğin temelinde de uzaklaşmış oluruz. Bu kadim coğrafyanın genetik kodlarında köle ruhlu insanlar ve toplumsal yapılar gizlidir. Aristo’nun karakuş mantığı ‘’ Kölesiz olmaz! köle ortadan kalktı mı dünyanın çivisi gevşer, kıyamet kopar. Kölesiz bir dünya ancak tek bir koşulda var olabilir; Dokuma tezgâhları ancak adamsız çalışabilirse! ‘’ teoremi binlerce yıl önce yaşadığımız coğrafyanın durumsallığından doğmuştur.
Cennet kuşuna fal baktıran al gözlü halkımızın acılarına, yüreğimiz içten içe acıma hissiyle boğuldu. Bu topraklarda yaşamaktan usanmak mıydı kaderimiz? Gencecik yüreklerin solup kuruyan, filizleri kırılan umutlarını yaşatmaktı gayemiz. Bizim yorgunluğumuza toprak yoruldu! Su yoruldu! Hava yoruldu! Oksijen kalmadı yaşamak için gerekli nefesi alıp verecek. Doru yeleleriyle vatanın topraklarında özgürce koşan atımızın kafasının üstünde yalnız bir kere güneş parlayan güçlü ışıklarıyla doğdu. Toprakla güneşi tutmak! Ekilen umut fidelerinin yarınlarımıza ait köklerinde oksijenli havanın yeniden dolaşmasıdır.
Şuur altımızda, ayranı durulmayan ruhlarımızın her türlü derebeyliğe karşı amansız bir mücadeleyle direnip, engel olma avuntusunun gerçekliği yatar. Düşlerimizin de hapsolmuş kilitli odaları vardır, hassas ve de ongun. Beyhude zamanlarda büyük fikirlerimizin illüzyonunda ölü canların gözlerinin içine bakan parıltılı can ferlerimiz yanar. Ölü canların gözlerinin içine bakarsın, umutlarına yeniden can vermek için. Ömrün ince kınnap ipiyle bağlı olduğu son nano saniyede, en dramatik acıların en büyüğü, yarınlarımızın rüyalarına, zerre kırıntıları kalmamış düşler odasına, anahtarı kaybolmuş kilidin vurulmasıdır.
Her bütün, kendine ait olduğu parçaları kendine çeker ve kendi olduğu varlığınadır kendi yolculuğu da. İki yüzlülüğün fırsatçı takiyesinde oluşturulan alt kültür despotizminin teokratik faşizan oligarşisi, gerçeğin olgularından yoksun algısal metodolojiyle, cahil şark kurnazlığı uyanıklığını zekâ olarak lanse ediyor. Telepatik metafizik konsolidasyonla işine geldiği gibi davranışsal özellikler geliştiriyor. Hiçbir zaman dürüstlüğü içselleştiremediler, ölçüsünün ayarı bozulmuş ve kantarının topuzu olmayan kötülüklerin evrensel sınırsızlığına sahip iblisin; karanlık kötücül tohumları biteviye topraklarımızda çok arsız otlar gibi dört bir yanı kaplamış durumdadır. En ufacık bir dürüstlük ölçüsünün şirazesi müphemdir, dolayısıyla her ölçü ölçüsüzlükten kat be kat daha iyidir. Oysa ki kötülüklerinin boyutu sınırlar ötesi ölçülemezligin kendisidir. Şeytani ölçüsüzlüğün belirtisi umutsuzluktur.
Bu bağlamda etkin ve kitlesel katılımcılığı sağlayıp, özgürlükçü demokratik kişi hak ve hürriyetlerin savunulması organize olmuş örgütlü paylaşımcılık ilkeleriyle yerine getirilmelidir. Kişisel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınabilmesi için, sürekli değişkenlik arz eden durumsal hareketliliğe bağlı olarak stabilitesi klasikleşmiş çözümlemelerden de uzak durmalıyız ve bu doğrultuda değişken oynak zemindeki kötülüğe alternatif oluşturabilecek paralellikte doğru yöntemler belirlemeliyiz. Yanlış korelasyonlu politik angajmanlar, mevcut durumun varlığının idamesine yarayıp, çarpık sisteme; küllerinden yeniden doğmuş Anka kuşu etkisi yaratacaktır. Doğruların peşinden giderek toplumsal yaşayışı görerek, köle ruhlu toplumlara ve insanlara çok fazla umut bağlamadan bu yığınların yaşamsal beklentilerini tecrübe edip, sorunsallarını özümsemeliyiz. Problemlerinin temellerine inip çözüme kavuşturulabilmeliyiz. Meseleleri idare etmek yerine, sorunsalların çözümlerine odaklanıp, proaktif bir şekilde sorunları ortadan kaldırmaya gayret göstermeliyiz. İçinde bulunduğumuz süreç; Dirayetli olunması gereken, sabır isteyen, zahmetli ve bir o kadar da meşakkatli bir süreçtir. Gerçeğin şamarını yediklerinde duvara toslayacaklardır. Görmek; bütün mesele… bu körler ülkesinde… evet görmezden gelmek kusursuz bir ölüm silahıdır
‘’Körler Memleketinde görmek hastalık sayılır. Cenap Şehabettin ‘’