Bilim insanları, canlılık refleksinin varoluşunu sürdürebilmek olduğunu ileri sürer. Bundan sebep sadece biz insanların değil tüm canlıların tek derdidir; kendinden bir şeyleri bir sonraki nesle aktarabilmek. Lakin biz insanları kibirli bir artısı vardır. Bizler, bilinen tarih yazımının başından beridir kendimizi anlatmak istiyoruz. Tıpkı AROG’da durduk yere taşa ismini yazan Arif IŞIK gibi!
Kendimizi anlatmanın- ifade etmenin skalası çok geniş malumunuz. Bunun için dili geliştirmişiz ki konuşmak beynimizi gerilettiği halde. Sonrası malumunuz. Demem o ki hepimiz bir şeyler anlatmak istiyoruz. Aranızda “ben artık hiçbir şey söylemek istemiyorum” diyenler de çıkabilir. Bu ise bana göre ruhun ölümü demek. Ama korkmayın geçici bir süreliğine…
Ne kadar reddetsek de bizler sosyal canlılarız. Gelişimi, dertleri, sevinçleri her şeyi anlamlı kılan bu sosyal olma halidir. Bireysellik, saçma bir melankoli modasıdır zira mizacımızla uyumlu değildir. Peki! tüm bunları neden söylüyorum şimdi size?
Değerli dostlar, haklı bir mücadelenin neticeye erememesinin yorgunluğu var üstümüzde. Birde bu acı sonucu hiçbir şey olmamış gibi karşılayan ve biz halkın sırtından kazanılan refahtan payına düşeni almaya devam eden yöneticiler- içimizdeki düşmanlar-. Çok zor! Biliyorum yeniden mücadele ateşini harlamak. Lakin bu bizim kendimizi ifade etme şeklimiz belki de. Tek çaremiz değil elbette. Bir mesajı vermenin birçok yolu var.
Sanat, kavga, çalışma vb. Ancak susmak kesinlikle bir ifade şekli değildir. Zira modern iktidarlar çok iyi bilir ki; tutkulu, kalbi coşkuyla atan kalabalıklar boyunduruk altına alınamazlar. O yüzden onların ruhunu öldürmek-tekdüzeleştirmek- gerekir. Bu sebeple sesinizi asla yitirmeyin. Öfkeli iseniz okkalı bir küfür söyleyin, dertli iseniz bir türkü… Ama sakın sizi bu hale getirenlere kızıp da onların ekmeğine yağ sürmeyin.
Sizlerle bu konuşmamızı, kendini ifade etmenin bana göre en güzel formlarından birisi olan ve yine kalemimden dökülen bir şiirden bir pasaj ile noktalıyorum. Kendinizi diri tutun!
Selamlarımla…
“…
Kalemler çok yaraladı bizi.
Bu aralar
Kalem dediğin kılıçtan keskin
Ne zaman olmadı ki?
Lakin kalemler alçak;
Besili elleriyle tutan sahipleri kadar alçak!
Ve düşünüyorum;
Halkın parasını yiyen onlar ise;
Halk birbirini yer,
Niye?
…”