Türkiye ekonomisinin çöküşü siyasi birikimininde tasfiyesini gerekli kılmaktadır. Cumhuriyet rejiminin getirdiği eşit yurtaş olma hakları Erdoğan hükümetleri tarafından ayak bağı olarak görülmektedir. Türkiye burjuvazisi uluslararası piyasalarda marka olamamış kendi halkını sömürmeye alışmış “köylü kurnazı” sermaye sınıfı artık devletin tüm birimlerini faşist baskı yasalarıyla tahkim etmekte , nispi demokratik haklarıda yasaklamakta, Türkiye’ye özgü demokrasi palavrasını “yerli-milli” terimlerle topluma enjekte etmektedir.
AKP artık siyasi parti değildir.Kendilerini devlet olarak görmekte, bizzat ekonomik alt yapıdaki tüm kurumları yağmalıyarak tamamen “burjuva diktatörlüğü” oluşturmaktadır.
Halkımızın iktidara karşı cephesel direniş mücadele geleneği yoktur. Kurtuluş ve kuruluşla inşa edilen TC.devleti halkımız için kutsal bir kurumdur. Türkiyenin yoksul emekçi halkının yıllarca inşa ettiği birikimler son 40 yılda adeta yağmalanmıştır.
Türkiyenin hiçbir işe yaramıyan kapitalistleri,M.Kemal ATATÜRK'ün kurduğu TBMM’ni demokrasicilik oyunlarıyla adeta itibarsız hale getirmiştir. Türkiyenin siyaset adamı diye tanıdığı sağ parti liderlerinin hepsi M.Kemal ATATÜRK’e düşmandır. Onun kurmak istediği çağdaş, katılımcı, demokratik rejimi yerle bir etmişlerdir. Türkeş başbuğluk sistemi, Erdoğan Başkanlık-Reislik sistemi uydurmalarıyla Cumhuriyet rejimi yıkılmıştır.
Şu anda Türkiye'de faşistlerin ve yobazların diktatörlüğü uygulanmaktadır. Toplum yoksullaştıkça ve çaresizliğe düştükçe din-iman dayatmalarıyla halkın inanç ve ibadetlerini kullanmaya devam etmektedir. Hükümet artık hiçbir yasaya uymamakta adeta toplumu ayaklanmaya teşvik eder halde toplumun ve muhalefetin sinir uçlarıyla oynamaktadır. Ülke hükümet eliyle iç savaşa sürüklenmekte mevcut iktidar bundan fayda ummaktadır. Hazine tam takır olduğu için paranın değeri erimekte faiz sarmalı TC devletini tefecilere mahküm kılmaktadır.
Tüm bu ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve kültürel çöküş “milli krizi’n sürekli var olduğunu göstermektedir. Eğer bir ülkede milli kriz derinleşir, yönetenler tarafından yönetemez olduğu, yönetilenlerinde yönetilemez olduğu ortam oluşmuşsa o ülkede sürekli devrim durumu ve devrim aşaması var demektir. Hiçkimse bu yıl sonuna kadar ekmek 50-100 lira olmayacak güvencesi veremiyor. Bu belirsizlik ve gelecek korkusu toplumda çok büyük yılgınlık ve umutsuzluk yaratmıştır.
Zamlara iyi oldu oh olsun diyen toplum olduk. Burda bu hükümete oy verenleri suçluyorken kendimizi aklamaya çalışıyoruz. Tüm bu olumsuzlukların sorumlusu sadece bu zulüm hükümeti değildir. Bu zulme karşı alternatif oluşturamıyan, seçimleri kazanamıyan muhalefette ciddi sorumludur. TÜRKİYE SOL’u DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN BİRLİĞİ bir SOL CEPHE kurarak sağlıyamazsa geleceğimiz karanlık olacaktır.
Hükümet tüm bu zulüm ekonomisini ve siyasetini VERGİLERLE sağlıyor. Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir ve en başta VERGİ güvencesi içerir. Türkiye’de halkın ödeyeceği vergi ANAYASAL GÜVENCE’ye alınmalıdır. Bu hükümet doğrudan veya dolaylı vergi toplıyarak halkın parasıyla halka zülüm uyguluyor. İstediği gibi zam yapıyor, istediği oranda vergi kanunu çıkarıyor. Dünyada böyle korsan yönetim yoktur. Vergi oranı ADALETLİ ve ANAYASAL güvenceye alınmalıdır.
CHP bu konularda eylem planları ve organizasyonları yapacağına boş tartışmaların içinde savrulup duruyor. EKONOMİK ALT YAPI SİYASİ ÜST YAPIYI BELİRLER. Bu temel kuraldır. Türkiye’nin ekonomik alt yapısında ve üretim ilişkilerinde her türlü haksızlıklar ve baskılar, hırsızlıklar yapılıyorsa onun üst yapısını yöneten Hükümet de çeşitli faşist baskı yasaları çıkartıp uygulayacaktır.
Artık normal hükümete karşı muhalefet etme zamanı geçti,önümüzde çok zorlu bir süreç demokrasi güçlerini bekliyor. Bu şüreç hayatın her alanında ANTİ-FAŞİST DİRENİŞ ve MÜCADELE DÖNEMİ.