Mühendisliğin geçmişi, insanlığın merak duygusu kadar eskidir. Atalarımız, doğanın sunduğu malzemeleri ve güçleri kullanarak, tıpkı bizim bugün yaptığımız gibi, insanlığın yararına çalışmaya ve bu güçleri kontrol altına almaya çalışmışlardır. Mühendislerin bu çabaları, onların toplumun ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir misyon üstlenmelerine neden olmuştur. Tarihsel dönemeçlerde kritik roller üstlenen mühendisler, toplumsal sorumlulukları arttıkça sınıfsal olarak kendi pozisyonlarını belirlemişlerdir. Bir önceki yazımda "Mühendis nasıl yapmalı?" diye sormuştum ancak bu sorunun cevabını tarihsel bir çerçevede sunmak gerekir. "Mühendisin Toplumsal Sorumluluğu" başlıklı yazı dizisinde tarihsel kesitler halinde anlatmaya çalışacağım.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Doğuşu
Ülkemizde üniversite tarihi, bugünkü adı İstanbul Teknik Üniversitesi olan ve 1773 yılında açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un kuruluşu ile başlar. İlk adı “Mühendishane” olan bu üniversite, ulusal tarihimizin ilk üniversitesidir. I. Abdülhamit döneminde büyümeye devam eden bu kurum, III. Selim döneminde 1795'te adı Mühendishane-i Berr-i Hümayun (inşaat mühendisliği) olmuş ve bir kanunnameye bağlanmıştır. Bu kanun, üniversitenin kurulduğu dönemin koşulları içinde oldukça modern ve detaylıdır.
Tanzimat Dönemi ve Modern Üniversitelerin Kuruluşu
Bugünkü anlamda üniversitelerimizin tarihi, Tanzimat dönemi ile başlar. 1845’te “Meclis-i Muvakkat” adıyla, ulema, asker ve bürokratlardan oluşan yedi kişilik geçici bir meclis kurulmuş ve bir yıl çalışmıştır. Bu meclis, eğitim sisteminde yapılması düşünülen düzenlemeler için prensipler belirlemiş ve batıda olduğu gibi eğitimin ilk, orta ve yüksek olmak üzere üç basamaklı yapılmasını benimsemiştir. Tanzimat döneminde, bugün kullandığımız "üniversite" sözcüğüne karşılık Osmanlıca (Türkçe) "Darülfünun" terimi kullanılmışsa da içerik olarak batı tipi modern üniversite benimsenmiştir. 1933 yılına gelindiğinde, Darülfünun terimi yerine “üniversite” tercih edilerek, en son Darülfünun olan İstanbul Darülfünun’un adı İstanbul Üniversitesi'ne çevrilmiş ve böylece terim ve anlam itibarıyla üniversite batılı bir yapıya bürünmüştür.
Darülfünun Dönemi
Darülfünun, askeriye ve bürokrasinin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmeyi amaçlıyordu. I. Darülfünun 14 Ocak 1863’te öğretime başladı fakat çok geçmeden kapandı. 20 Şubat 1870’de II. Darülfünun (Darülfünun-u Osmani) açıldı. 1874'te III. Darülfünun, 1 Eylül 1900’de IV. Darülfünun ve 1908’de V. Darülfünun açıldı. 20 Nisan 1912’de Darülfünun Nizamnamesi yayımlandı ve adı İstanbul Darülfünun'una çevrildi. 11 Ekim 1919’da Darülfünun nizamnamesi yeniden düzenlendi ve bilimsel özerklik verildi.
Cumhuriyet Dönemi ve 1933 Reformu
3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün mektep ve medreselerle birlikte Darülfünun, Maarif Vekaleti'ne bağlandı. 21 Nisan 1924 tarih ve 493 sayılı kanun ile İstanbul Darülfünunu talimatnameleri yayımlandı, bilimsel ve idari özerklik verildi. Cumhuriyet döneminde çok ciddi devrimler yapılmışsa da Darülfünun'a dokunulmamıştır.
1930'dan itibaren Darülfünun çeşitli yayın organlarında eleştirilmeye başlanmış ve 1933'te İstanbul Darülfünun’u kaldırılarak İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. 1933 reformu, daha sonraki üniversite düzenlemeleri üzerinde belirleyici bir etki yapmıştır. Bu reform, cumhuriyet döneminden sonra üniversiteye bakışın anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. 31 Temmuz 1933'te Darülfünun kapatılmış, toplam 240 olan öğretim elemanı kadrosu 53’e düşürülmüş ve diğer öğretim elemanlarının görevlerine son verilmiştir. Eski öğretim elemanlarının üçte ikisi işten atılmıştır. Bunların yerine Almanya’dan Hitler rejiminden kaçan öğretim üyeleri getirilmiştir.
İstanbul Üniversitesi, 9 aylık bir boşluktan sonra 1934’te çıkarılan İstanbul Üniversitesi Talimatnamesi’nde belirlenen yeni esaslara göre düzenlenmiştir. 1946 (18.6.1946 tarih ve 4936 sayılı kanun), 1961 (61 anayasası madde 120, 115 sayılı kanun), 1973 (7.7.1973 tarih ve 1750 sayılı kanun), 1981 (6.11.1981 tarih ve 2547 sayılı kanun) olmak üzere üniversite kanununda en az 8 yıllık en çok 15 yıllık periyotlarda beş defa düzenleme yapılmıştır.
Mühendislerin Sınıfsal Konumu
Sermaye birikimine ihtiyaç duyulan ulusal devlet yapılarında mühendislerin sınıfsal pozisyonları, o günün konjonktüründe yeni doğan sermaye sınıfının bir parçası rolündedir. Ancak cumhuriyet devriminin tarihsel olarak ileri bir pozisyonda olması, mühendislerin ilerleyen süreçlerde toplumsal muhalefetin önemli bir parçası olmayı ve daha iyisini aramanın önünü açacaktır.
Bu yazımızda, mühendisliğin tarihsel gelişimi ve sınıfsal konumundaki değişimlerin ana hatlarını inceledik. Gelecek yazılarda, öne çıkan önemli figürleri ve mühendislik mesleğinin toplumsal ve sınıfsal pozisyonlarındaki değişimleri daha ayrıntılı olarak ele alacağız.